30 Ağustos 2016 Salı

Bollywood'un Kralı, Gülüşüne Hayran Olunası Bir Adam: Shahrukh Khan'ın En Beğenilen Filmleri #3

Namaste :))

Bu bölüm de son bölümümüz. Bakalım başka hangi filmler varmış listemizde?


11. Om Shanti Om - 2007



Srk ve Deepika 'nın inanılmaz uyumu çıkıyor karşımıza. Aşkın büyüsünü, tutkuyu en yalın haliyle bizlere gösteriyor.
Film reenkarnasyonu da anlatıyor. Bence bu durum, iki dönemdeki aşkların kesişimini olağanüstü şekilde anlatmış. Shahrukh Khan'ın en sevilen filmlerindendir kendisi :))
Ayrıca Arjun Rampal'ın karizmasını ve bir klipte Bollywood'un ünlü simalarını dans ederken göreceksiniz.

Konusu: 70’li yıllarda film şirketi sahibi Mukesh Mehra'nın filmlerinde amatör bir oyuncu olarak oynayan Om Prakash Makhijayi aynı filmlerde oynayan ve bir süper star olan Shanti’ye aşıktır. Om, film çekimi sırasında Shanti’nin hayatını kurtarır ve arkadaş olurlar. Ama Om, bir kere daha Shanti’nin hayatını kurtarmak zorunda kalır, bunu yaparken kaza geçirir ve ölür. Daha sonra tekrar doğar, ünlü oyuncu Rajesh Kapoor’un oğlu olarak…


Deepika Padukone ve Shahrukh Khan'ın uyumu...

PS: Deepika Padukone'un çıkış filmidir ayrıca :)




Şuraya da Bollywood partilerini andıran Deewangi Deewangi'yi koyalım.





12. Rab Ne Bana Di Jodi (Rabbin Birleştirdiği Çift)  - 2008



Çok hoş vakit geçirebileceğiniz, salya sümük ağlayacağınız, çok keyifli ve masum bir aşk hikayesi...


Konusu: Bu filmde Shahrukh Khan ,  Surinder Sahni ve Raj Kapoor isimli  iki ayrı genç karakterini canlandırmaktadır. Bu canlandırmayı tamamen aşık olduğu güzeller güzeli kız rolünü oynayan Taani Gupta ( Anushka Sharma ) için yapmaktadır. Surinder Sahni dinine bağlı, mütevazi , ailesi olmayan , çok saf  ve iyi kalpli bir Büro Memuru’nu canlandırmaktadır. Taani Gupta ise çok çılgın , dans etmeyi seven ve sevecen fakat filmin ilerleyen zamanlarında aşka inancını kaybetmiş , hayata küsmüş bir karakteri canlandırmaktadır.


Filmin en sevdiğim hareketli şarkısı: Anlamı 'usul usul'






'Tujh mein rab diktha hai' ve 'phir milenge chalte chalte' şarkıları da muazzamdır.
PMCC şarkısında sizleri hoş süprizler bekliyor benden söylemesi...


13. My Name Is Khan (Benim Adım Khan) - 2010




İşte tüm dünyada adından söz ettiren, kült olmaya aday bir film...
Shahrukh ve Kajol ikilisinin kimyasını ekrana en muazzam biçimde aktaran bir yönetmen, Karan Johar...
Film gerçek aşkı anlatsa da altında hayatın gerçeklerini de bizlere gösteriyor. İnsanlığın ön yargıları ne kadar zarar verebilir bir aileye?

Konusu: Rizvan Khan (Shahrukh Khan) küçüklüğünü annesiyle Mumbai'de ıssız bir yerde geçiren Asperger sendromu hastası bir Müslümandır. Yetişkin yaşına gelince Amerika'ya kardeşinin yanına taşınır ve Mandira (Kajol) ile tanışıp evlenir. Fakat 11 Eylül olaylarından sonra Müslüman Rizvan'ın hayatı daha da zorlaşacaktır. Bir trajedinin ardından Mandira ile ayrılan Rizvan, Mandira'yı yeniden kazanmak için uzun bir yolculuğa çıkar. 

Filmin masumiyet ve samimiyet ile dolu bir şarkısı, benim de favorim... 








14. Jab Tak Hai Jaan (Bu Can Sağ Olduğu Sürece) - 2012





Shahrukh Khan'ın kuşkusuz en karizma görünüme sahip olduğu, aşkın acı dolu yönlerini ve aşka sahip çıkmak gerektiğinin önemini anlatan süper ötesi bir film...
Shahrukh Khan'ı izlemekten filme odaklanamayabilirsiniz, aman dikkat :)


Konusu: Samar Anand (Shah Rukh Khan) Hint Ordusu Bomba İmha Timi'nde görevli, güvenlik korkusu olmadan, bombaları etkisiz hale getiren bir Binbaşı'dır. Bir süre sonra Akira Rai (Anushka Sharma)'yı boğulmaktan kurtarır ve ona ceketini verir. Akira, ceketin içindeki hatıra defterini okumaya başlayınca, hikaye de başlar...


Katrina ve Srk ikilisinin müthişliği <3





Bir de Anushka ve Srk ikilisini koyalım şuraya...




15. Chennai Express (Aşk Treni) - 2013



Defalarca gülerek izlediğim, Deepika ve Srk'i tekrar izleyeceğimiz bir film...
Negatiflikten uzaklaşmak istiyorsanız hemen açın izleyin derim.

PS: Filmdeki tren sahneleri favorimdir :)



Konusu: Rahul'un, dedesinin vasiyeti ile Mumbai'den Rameswaram'a kadar uzanan yolculuğunu ve başına gelen olayları anlatıyor. Yaşadığı macerayı bizlere hem romantik hem eğlenceli hem de samimi bir biçimde sunuyor.

Duygusal bir şarkı koyalım hemen...





Eveeet, favori Bollywood aktörüm Shahrukh Khan'ın en sevdiğim film listemi böylece bitirmiş oldum. Bana kalsa, tüm filmlerini sizlere anlatmak için çabalardım ama elimden geldiğince aza indirdim film sayısını.
Umarım listemi beğenmişsinizdir. Filmleri izlediğinizde benimle aynı güzel duyguları paylaşmanız dileğiyle...
Yüzünüze bir gülümseme, kalbinize ufak samimi bir dokunuş kondurabildiysem ne mutlu bana :)

Kendinize çok iyi bakın, bir dahaki yazımda görüşmek üzere! <3











28 Temmuz 2016 Perşembe

Bollywood'un Kralı, Gülüşüne Hayran Olunası Bir Adam: Shahrukh Khan'ın En Beğenilen Filmleri #2


Main yahan hoon phir se !! (Yeniden buradayım) :))

Shahrukh Khan'ın en beğenilen filmlerine bu yazımızda devam ediyoruz. 






Bakalım sıradaki filmimiz hangisiymiş?



6. Devdas - 2002 





Bir Sanjay Leela Bhansali filmi. Aşkı, şehveti, entrikayı ,içinde barındırıyor. Danslar, müzik, gösteriş ve harika bir kadro :
Shahrukh Khan, Aishwarya Rai ve Madhuri Dixit...

Konusu: Her şeyin, hatta yaşamın bile üzerindeki bir aşkın öyküsü. Devdas (SRK) adında, seven, seven ve sadece seven bir adamın destanı… Zengin bir ailenin çocuğu olarak doğan Devdas, güzel oyun arkadaşı Paro ile (Aishwarya Rai) , her şeyin üstündeki aşkın daha ne olduğu anlaşılmadan hissedildiği, çekici bir çocukluk dönemini paylaşmıştır. Statülerindeki ve aile geçmişlerindeki farklılıklardan habersiz iki arkadaş arasında asla kopmayacak bir bağ oluşmuştur.

Gençlik geldiğinde, aşkları daha da güçlenmiştir. Ama heyhat, Devdas’ın bahtsız bir zayıflık anı, onunla sevgili Paro’sunun arasına hiç yıkılmayacak bir ayrılık duvarı örmüştür. Duvarın bir tarafında evlenip başka birinin karısı olan, kalbi kırılmış Paro vardır. Öbür tarafındaysa, tamamen yıkılmış Devdas. Paro’suz bir hayatın acısına katlanamayan Devdas, alkolü en sadık dostu edinmiştir. Ama içki Devdas’a o yakıcı acıyı unutturamaz. Güzel fahişe Chandramukhi’nin (Madhuri Dixit) sarsılmaz sadakati bile, Paro’yu kaybetmenin yarattığı kalp acısını dindirememiştir..


Söz konusu Sanjay Leela Bhansali oldu mu filmlerindeki her şarkı birbirinden büyülü oluyor. Ben şuraya Paro ve Devdas'ın mükemmel sahnesini koyuyorum tabi ki de :)





7. Kal Ho Naa Ho - 2003 (Yarın Olmayabilir)



Neredeyse filmin her saniyesinde salya sümük ağladığım, Srk için 'Allah'ım bu nasıl bir tatlılıktır ! ' nidaları attığım doğrudur :)
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Aşkın ve fedakarlığın önemini en acı şekilde bizlere sunuyor. Srk ve Preity Zinta'nın harika uyumu ve gamzelerini izlemekten filmi izleyemeyebilirsiniz benden söylemesi :)

Konusu: 'The indian love story' sloganlı 2003 yapımı Karan Johar- Nikhil Advani filmidir.Aşkın ne zaman nerede geleceği,hayatının aşkının aslında başucunda olup da farketmediğin,sevmenin sevdiğini mutlu görmek olduğunun,aşka bazen bir ömrün yetmediğinin,insanların her zaman eşinin iyi bir arkadaş olmasının istediği fakat en iyi arkadaşının eşin olabileceğini bize gösteren filmdir.


Yahu bu adamın her filmi güzel, filmlerindeki her şarkı bir harika :)






8. Main Hoon Na - 2004 (Ben Yanındayım)



Güzel bir film daha. Bu filmde Shahrukh Khan'ı pek 'aşık oğlan' değil de ''koruyucu abi' olarak göreceksiniz. Güzel vakit geçirebileceğiniz, eğlenceli bir gençlik filmi.

Konusu: Yüzbaşı Ram in yıllardır görmediği kardeşini bulmak ve komutanının kızını korumak için bir üniversitede öğrenci hayatı yaşamasını anlatıyor.

Filmden eğlenceli bir parti şarkısı :)






9. Veer & Zaara - 2004 





Aaaah, bu film o kadar güzel, o kadar dokunaklı ki. Shahrukh Khan'ın en en sevdiğim filmlerindendir kesinlikle. Ayrıca en çok ağladığım :(
Yeniden Srk ve Preity Zinta'nın uyumunu görüyoruz. Bir sürpriz oyuncu da Rani Mukherjee. Garip ama etkileyici bir karşılaşma ile alevlenen aşkın mucizevi büyüklüğünü gösteriyor.

Konusu : Veer Pratabh Singh (Shahrukh Khan) ve Zaara'nın ( Prety Zinta) aşk hikayesini anlatan bir yapım. Büyük bir komploya düşürülen Veer, 22 yıl hapishanede yatar. Aşkı için her şeye katlanan ve ona kavuşacağı günü bekleyen Veer, sevdiğine kavuşacak mıdır ?


Bu filme torpil geçeceğim valla :) İki güzel ve aşk dolu klibi koyuyorum.



Do pal filmdeki favori şarkım kesinlikle <3




10. Chak De India - 2007 (Haydi Hindistan)

Haksızlığa uğrayan Kabir Khan adlı bir oyuncunun yıllar sonra bir kadın hokey takımını çalıştırmaya başlamasıyla olaylar gelişiyor. Mücadele ruhu ve kadın gücünü izleyicilere yine yeni yeniden aktarıyor. Shahrukh Khan'ın böyle filmler yapması dileğiyle; bir kez daha her rolün üstesinden fazlasıyla geldiğini gösteren harikulade bir film...

Konusu : Kabir Khan, Pakistanlılarla oynanan hokey maçında son atışı yapar ve Hindistan Pakistan'a karşı mağlup olur. Ona geçmiş olsun demek isteyen Pakistanlı bir genç ile Kabir Khan tokalaşırken basın tarafından fotoğrafları çekilir ve maçı sattığı iddia edilerek işinden mahallesinden olur. Kabir Khan 7 yıl sonra kurulacak olan kızlar hokey takımı için geri döner... 

Mücadele ruhunu yansıtan süper bir şarkı <3







İkinci listemizin de böylece sonuna gelmiş bulunuyoruz sevgili okuyucular :)
Üçüncü yazımda görüşmek üzere...

Khuda Hafiz! :)

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bollywood'un Kralı, Gülüşüne Hayran Olunası Bir Adam: Shahrukh Khan'ın En Beğenilen Filmleri #1

Namaste!!  :)

Bugün sizlere her filmini bayıla bayıla izlediğim, yüreği güzel bir aktörün en sevdiğim filmleri ile ilgili bir liste hazırlamak istiyorum.
Peki kim bu aktör? Başlıktan da anlayacağınız üzere kendisi Hintli, bir Bollywood harikası.
'The King of the Bollywood' ya da 'Baadshah' gibi birçok lakabı olan; genç oyuncuların idolü, ünü dünyaya yayılmış bir isim: Tabi ki de Shahrukh Khan (SRK)


Ahh, şu gamzelere bir bakar mısınız? :)))

Kendisi 2 Kasım 1965 Yeni Delhi doğumlu. Yani 51 yaşında. Fakat Khan'ların özelliği sanırım, hiç göstermiyorlar yaşlarını.

PS: Bollywood'u sallayan 3 Khan kardeş değil. Hindistan'da genellikle Müslüman insanların soyadı Khan oluyor. Ne tesadüftür ki 3 Khan da aynı yılda doğmuş ve üçü de kendi alanında zirvede bulunuyor.

Listemi filmlerin yıllarına göre ayarlayacağım çünkü her filmi benim için ayrı bir önem taşıyor. Bu nedenle 'en sevdiğim film' diyerek bir liste yapmak çok zor olur. :)

Romantizmin kralı olan SRK'in çoğu filminde hiç şüphesiz gözyaşlarım sel oldu, aktı.

Şimdi gelelim listeye...

1. Dilwale Dulhania Le Jayenge - 1995 (Cesur Yürek Gelini Alır)


Aahh, bu filmi nasıl anlatsam bilemiyorum. Srk'ye aşık oluğum filmdir kendileri. Aşkı bu kadar yalın, bu kadar tutkulu anlatan bir film görmedim gerçekten. Kajol ile olan uyumun inanılmazlığına ne demeli peki? Bollywood'un en yakıştırılan çifti olmalarını sağlayan filmlerden bir tanesi ddlj. Ayrıca en uzun süre vizyonda kalan ikinci filmdir. İlk film bir Çin filmi diye hatırlıyorum.

Konusu:  Raj İngiltere'de yaşayan zengin, sorumsuz ve kaygısız bir Hindistanlıdır. Simran ise İngiltere'de yaşamasına rağmen Hint geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan bir ailenin kızıdır. İkisi, bir aylık Avrupa gezisi sırasında karşılaşırlar; didişme ve şakalarla başlayan arkadaşlıkları gezinin sonunda aşka dönüşür. Fakat birbirlerine aşık olduklarını anladıklarında artık çok geç olmuştur. Simran babasının Hindistan'daki arkadaşının oğlu ile evlenmek için yola çıkmıştır bile...
Film 800 hafta gösterimde kalma gibi bir rekora sahip, ayrıca ölmeden önce görmeniz gereken 1001 film listesinde de yer alıyor.

Bir de sizlere bu filmin en sevdiğim, en dokunaklı bölümünde çalan şarkıyı koyayım:









2. Dil To Pagal Hai - 1997 (Yürek Çılgındır)




Bu film ile Srk Ddlj'den sonra başarı basamaklarını çıkmaya devam etmiştir.Hem şarkılarıyla hem de danslarıyla beni benden alan bir harika film daha...

Konusu: Rahul(Shahrukh Khan) ve Nisha(Karisma Kapoor) iki samimi arkadaştırr. Bir dans grupları vardır ve dans her şeyleridir. Ayağını inciterek bir süre danstan uzaklaşmak zorunda kalan Nisha’nın yerine hem çok güzel hem de iyi bir dansçı olan Pooja(Madhuri Dixit) dans grubuna girince işler değişmeye başlar...

Filmden sevdiğim bir şarkı: 










3. Kuch Kuch Hota Hai - 1998 (Bir Şeyler Oluyor)




DDLJ tadında bir film. Srk ve Kajol kimyasını gözler önüne seren;beni ağlamaktan, güldürmekten bir hal eden, klasikleşmiş bir film. 

Konusu: Kolejden 3 arkadaş. Rahul, Anjali ve Tina. Rahul ve Anjali çok yakın iki dosttur.
 Bir gün bunların hayatına Tina girer. Rahul Tina’ya aşık olur. Anjali ise durumu fark ettiğinde onlardan ayrılır. Kolejden sonra Rahul ile Tina evlenir.Tina doğum sırasında vefat eder ama çocuğu yaşar. Önceden çocuğuna 8 mektup bırakmıştır. Son mektup çok ilginçtir.

Şuraya bir de şarkı bırakayım:


PS: Bu filmin tüm şarkıları bir harikadır doğrusu:)








4. Mohabbatein - 2000 (Aşk)




Aşkın tüm engelleri aşacak güce sahip olduğunu anlatan bir film. Biraz Dead Poets Society tadında, disiplin ve baskıya karşı koyan bir öğretmenin ve öğrencilerinin mücadelesini anlatıyor. Fakat öğretmen ve öğrencileri bu mücadeleyi aşk yoluyla aktarıyor bizlere.
 Aishwarya Rai'nin güzelliği, Shahrukh Khan'ın karizmasıyla ortaya çıkan aşk kokulu sıcacık bir film.

Konusu: Mükemmel bir aşk filmi. Aşkın önünde hiçbir engelin duramayacağını gösteren bir başyapıt. Filmde Shahrukh Khan öğrencilik yıllarında sevdiği kızın (Aishwarya Rai) babasının (Amitabh Bachchan) müdür olduğu okula müzik öğretmeni olarak gelir. Kızın babası kızının ölümünden Shahrukh Khan'ı sorumlu tutar fakat aradan geçen yıllar babasının Shahrukh Khan'ı tanımasına engel olur. Yatılı okulda çok katı bir disiplin uygulayan kızın babasına karşı Shahrukh Khan'ın verdiği mücadele anlatılmaktadır.


Yine her biri birbirinden güzel şarkıları içeren bir film daha. Benden size bir öneriyi şuraya koyayım :)







5. Kabhi Khushi Kabhi Gham - 2001 (Bazen Sevinç Bazen Keder)




Aile bağlarının önemini gözler önüne seren bir film. Kadro bir harika. Yeniden Srk ve Kajol uyumunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Rani Mukherjee Chopra, Hrithik Roshan, Kareena Kapoor Khan, Amitabh Bachchan ve Jaya Bachchan. Daha ne olsun :) 
 Her şeye sahip olan bir ailenin birden dağılması, bir babanın ve oğlun rest çekerek kendi kararlarıyla yollarına devam etmesini anlatıyor. Önemli olan şeyin para değil, saygı ve sevgi olduğunu ufak ufak gösteriyor bu sıcak film bizlere. Bir başyapıt niteliğinde :)

Konusu: Hindistan’ın gelmiş geçmiş en fazla gişe yapmış filmi, bazı (komik ve göz yaşartıcı) sihirli anlara ve muhtemelen dünyanın en güzel ailesine sahip! işadamı Yashovardhan Raichand ve onu çok seven karısı Nandini, ağırbaşlı ve sevgi dolu iki oğulları Rahul ve Rohan da dahil olmak üzere, hayatta insanın isteyebileceği hemen her şeye sahiptirler. Nandini iki oğlunu da çok sever, ama evlat edindikleri Rahul’la aralarında özel bir bağ vardır. Raichand’lar için hayat olaysız geçmektedir, ta ki Rahul hayat dolu Anjali’ye âşık olana kadar. Rahul, Anjali’nin orta sınıftan olmasını hiç tasvip etmeyen babasına karşı gelir. Annesi ne kadar telaşlanırsa telaşlansın, Rahul bu defa taviz vermez ve Anjali’yle evlenmek için evden ayrılır. İşte Rohan da o noktada devreye girer. Annesine her şeyi yoluna koyacağına ve Rahul’u eve getireceğine dair söz verir. Ama bu sözü tutmaya çalışırken, Anjali’nin güzel kızkardeşi Pooja’ya – ya da, Poo’ya –sırılsıklam âşık olur. Yashovardhan, Rahul’u affedecek midir? Rohan Rahul’u geri dönmeye ikna edebilecek midir? Raichand ailesi tekrar birleşebilecek midir?


Srk ve Kajol'un uyumunu tek bir kliple göster deseniz, size bu şarkıyı gösterirdim kesinlikle...







Eveet!Bu yazımın ilk bölümüydü. Toplam üç bölümden oluşacak yani diğer yazılarımı beklemede kalın! :)))


Khuda Hafiz... 


10 Temmuz 2016 Pazar

Bir Zarif Adam: Cahit Zarifoğlu #2

Eveet, şimdi sıra geldi Yedi Güzel Adam'a...

Yedi Güzel Adam Cahit Zarifoğlu'nun bir şiir kitabıdır aslında. TRT'de bu isimle dizisi yapılmıştır. Türk Edebiyatı'nda yadsınamaz yerleri olan Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Ahmet Akif İnan, Nuri Pakdil, Ali Kutlay, Alaaddin Özdenören'in hayatlarını konu alıyor. 1970'li yıllara ait sağ-sol çatışmaları, Maraş katliamı ve 1980 darbesine ait gerçekleri hem yedi güzel adamın gözünden, hem de sağcı ve solcu gençlerin gözünden anlatıyor. 

Bu dizide Cahit Zarifoğlu'nun şiirlerindeki sevgi ve hasretinin sebebi liseli aşkı Zehra çıkıyor karşımıza. Cahit'in aşkı, yıllar sonra aynı okulda öğretmenlik yapmaları ve içlerindeki duyguları sorgulamaları gerektiği gerçeği bir bıçak gibi saplanıyor iki aşığın yüreğine...




Diziden hayat kokan, şiir kokan birkaç alıntı...

'Acını yaşa. Öfkeni de yaşa. Ve seyret. Kendini sakın bastırma. Öyle suyun üstünde akan yaprağa bakar gibi bak, seyret. Uzanıp onu almaya kalkışma. Kendini suçlama. Başkalarını da suçlama. Olacak olandan kaçınamazsın. O yüzden hiç bastırma kendini, baskılama. Çünkü insan bastırdığı duygunun esiri olur.'

' Herkes buzdağının görünen kısmının şiirini yazar ya; ben görünmeyen kısmının şiirini yazmaya çalışıyorum.'

'Sevgisizliğin dayatıldığı coğrafyalarda aşk şiiri yazmak bile başlı başına baş kaldırmaktır. En iyi aşk şiirlerine bakın. Devrimci ruha sahip şairler tarafından yazıldığını göreceksiniz. Mesela Cemal Süreya. Mesela Nazım Hikmet. Mesela Ahmed Arif, Necip Fazıl, Alaeddin Özdenören, Atilla İlhan, Adil Erdem Bayazıt. Bu insanlar, yazdıkları şiirleriyle sevgisizlik düzenine baş kaldırmış devrimci şairlerdir. Aşk, tarih boyunca nefret karşısında hep kazanmıştır. Ve yine de zafer aşkın olacaktır. Çünkü aşk umuttur, devrimdir, ülküdür.'

'Yine de biri çıksa, nasılsın dese; alışkanlıkla iyiyim diyeceğim. Kederli olduğum da söylenemez zaten. Buna sebep de yok çünkü.
Ne taze bir ölüye sahibim, ne felaket geçirenlerim var. Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.'










KIRLARDA ÇİÇEKLER ARTIK BENSİZ AÇACAK.

Cahit pankreas kanseridir. Yıllardır içinde biriktirdiği yalnızlığı, derdi adeta içten içe zarar verir şaire. Elem dağları kurulmuştur gene sevdiklerinin kalbinde. Günden güne erir, bir süre sonra yataklar olur meskeni şairin veya cehennemi. Sık sık dostları gelir ziyarete, onlara durumunun kötü olduğunu belli etmek istemez. Cahit, Rasim Özdenören'den fıkra anlatmasını ister, çocuklara gülümser. Yine ölümün yaklaşmasının verdiği hüzünle ona refakat eden Erdem Bayazıt'ın elinden tutar bir gün. 'Erdem' der. 'Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak.'




YALNIZLIKTAN KURTULUŞ

İçindeki yalnızlığı, 'üstad' dediği Necip Fazıl'ın müdahelesiyle askıya alır. Üstad Cahit'e uygun bir eş bulur. Bu eş, üstadın hocası Abdülhakim Arvasi'nin soyundan Berat Hanım'dır. Nikahta şahit Necip Fazıl olacaktır.

'Ben hep dua ederdim.
Ya Rab bana öyle bir eş ver ki
Hamlığımı yüzüme vurmasın
Engin gülüşüyle beni yıkasın
Gönül besmelesiyle doğrasın
Aşk kazanında kaynatsın.
Kendi de tuzu biberi olsun ki beraber yanalım, beraber pişelim.'


ABDURRAHMAN CAHİT ZARİFOĞLU





HAKKINDA DAHA FAZLA BİLGİ EDİNMEK İÇİN:

http://onedio.com/haber/cahit-zarifoglu-nun-hayatina-dair-bilmeniz-gereken-15-ilginc-bilgi-482201





Kafkaokur Fikir Sanat ve Edebiyat Dergisi Sayı 11

Bir Zarif Adam: Cahit Zarifoğlu #1


  Bu yazıyı uzun zamandır yazmayı planlıyordum fakat bir türlü başlayamadım. Oturdum bilgisayar başına, önümde dergilerim, şiir defterim ve telefonumla uzun sürecek bir yolculuğa adımımı attım :)

  Bu yazıyı okurken Yedi Güzel Adam'dan bir şarkı dinlemek istersiniz belki...





  Öncelikle zarif adam Cahit Zarifoğlu kimdir, nerede doğdu? Kısaca bilgi vermek istiyorum sizlere...

  1940'ta Ankara'da doğar Cahit. Babası hakim olduğu için çocukluğu Güneydoğuda geçer. İlkokula Siverek'te başlar, Maraş ve Ankara'da bitirir. Ortaokula ise Kızılcahamam'da başlar. Liseyi Maraş'ta bitirir. Cahit'in okul süreci zorlu geçmiştir. 

  Zarifoğlu, bu simin nereden geldiğini şu sözlerle anlatıyor 

''Ceddimiz 300 yıl kadar önce Kafkasya'dan Maraş'a gelip yerleşmişler. 
Bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı Zarif'miş. İşte bizim aile bu Kafkasyalı Zarif'ten geliyor. Daha çok bu sebeple olacak Kafkasya'yı çok seviyorum.'' 

  Edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başlar. Usta hikayeci Rasim Özdenören, şair Erdem Beyazıt, şair Alaaddin Özdenören ile aynı sıralarda okur Zarifoğlu.
Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatını bitirir. Öğrencilik zamanlarında çalışmak zorunda kalan Cahit, muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalışır. Bu sürede derslerini aksatsa da şairlik ve yazarlığa olan ilgisi ve sevgisi hiç bitmez.

  Sezai Karakoç'un yayınladığı Diriliş dergisinde şiirleri yayınlanır. Ardından Nuri Pakdil ve arkadaşlarının yayınladığı dergiye yazmaya başlar. 1976'dan itibaren ise Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Akif İnan ve Nazif Gürdoğan'ın kuruculuğunu üstlendiği Mavera dergisi ortaya çıkar. Bu dergide şiirleri, birtakım senaryo çalışmaları, hikayeleri yayınlanır. Mavera dergisi, Zarifoğlu'nun şiirde ustalaştığı dönemdir.



ARİSTO CAHİT 

  Sessiz, içine kapanıktır Cahit. Suskunluğu arkadaşları tarafından zaman zaman yanlış anlaşılmalara neden olur. Çünkü arkadaşları yanlarında olmasına rağmen sohbetlerine katılmaz, umursamaz görünür. Bu suskun ve sürekli düşünceli hali karşısında arkadaşları Zarifoğlu'na 'Aristo Cahit' lakabını takarlar. Umursamadığı ve sessiz kaldığı olayları Zarifoğlu şiirlerine, günlüklerine yansıtır. Bu durum arkadaşları tarafından ilerleyen dönemlerde şaşkınlıkla karşılanır.

CESARET 

  Denizi çok seven Zarifoğlu sırf deniz sevgisinden deniz motoru kiralayan birinin yanında bir yazını karın tokluğuna çalışarak geçirir. Denizi doyasıya yaşar Zarifoğlu. Almancasını geliştirmek için Almanya'ya gider, Avrupa'yı otostopla gezer. Keşke biz de bu kadar cesaretli olabilsek ve tutkularımızın peşinden gidebilsek dedirten bir davranış doğrusu :)

Cahit Zarifoğlu'nun Şiir Hakkındaki Düşüncesi 

'' Sanırım şiirin evi kalbdir ve kalble yazılmalıdır. Zekanın rolünü inkar ediyor değilim. Bilakis mutlaka gereğine inanıyorum. Buradaki inceliğe dikkat etmenizi isterim. Bu şuna benzer ki, İslam'la mükellef olmak için akıl şarttır, ama iman akılla değildir.''

''Şiir apayrı bir dünya, ayrı bir deniz.''

Ali Haydar Haksal'ın 'Zarif Şair Cahit Zarifoğlu' kitabının 'Cahit Zarifoğlu'nu Anlamak Üzerine' bölümünde Zarifoğlu ve şiiri hakkında bir anısı

  Mavera dergisi İstanbul'a taşındığında bir okurun protesto mektubunu anımsadım. Kişi diyordu ki, ''Bu dergide Cahit Zarifoğlu ve Ali Haydar Haksal yazmayı sürdürürlerse bir yıl boyunca bu dergiyi almayacağım ve protesto ediyorum.'' 
Zarifoğlu'nun gülümseyen karesi gözlerimin önündedir. Bu esmer gülüşün 'güzeel' deyişi silinmiyor belleğimden. Hala bana acı bir tebessüm gibi gelir. Şiir dünyası için büyük bir kayıp oldu. Yukarıdaki anımı anlatmamın nedeni sanatçının yalnızlığını yaşadığının resmidir bu. Ama hüzünlü bir resmi. Her sanatçı ister ki eseri okunsun, izlensin. Kendilerini okuyan, gene de kendileri olurlar çoğu zaman.


28 Haziran 2016 Salı

Bir Romantik Devrimci Nazım Hikmet Ran ve Aşkları

  Her insan az da olsa şiir okumuş veya dinlemiştir. Elbet yazdıklarıyla insanların kalbine dokunabilmeyi başarabilmiştir şairler. Kimisi Cemal Süreya sever, kimisi Necip Fazıl. Her insan farklı bir bağlantı kurar şairlerle. Sevdikleri şairlerden bir şiir okunduğu zaman hemen tanırlar. ‘İşte o!’ derler. Elbette ki ben de şiiri seven ve kalbime vermiş olduğu eşsiz duyguya kayıtsız kalamayan bir şiir severim. Bende eşsiz bir haz uyandıran, dizeleriyle beni kendime getiren bir şair var: Güzel Yüzlü Şair ya da herkesin bildiği mahlasıyla Mavi Gözlü Dev.


  
    Nazım Hikmet’i seven çoktur elbet. Bir insan nasıl sevmez ki bu koca yürekli şairi? Her şiiriyle beni benden alan, kendine has bir yazma stili olan, dünyaca tanınmış ve sevilmiş bir şair. Ben de bu adamı daha çok merak ettim ve hayatını, aşklarını, yaşadığı zorlukları kısacası Nazım hakkında her şeyi araştırdım. Öncelikle Nazım'ın hapishane döneminden, yaşadığı acılardan bahsetmek istiyorum:

  Nazım Hikmet fikirlerini açıkça belli eden ve bundan korkmayan bir adamdı. Fikirlerine kitaplarında yer verir, insanların farklı düşünceleri tanımasını isterdi. İnatçıydı. Hükumet karşıtı yazılarıyla dikkat çekti ve ömrünün çoğunu cezaevlerinde geçirdi.Her insan farklı düşünebilir ve düşündüklerini açıkça beyan edebilir. Bu hak değil midir? ‘Düşünme özgürlüğü’ sadece yazıda kalıyor ve hak olan bir şeyden dolayı yıllarca demir parmaklıkların arasında çürüyüp gitmeye mahkum olunuyor.


  Nazım net bir şekilde komünizmi savunduğunu dile getirmişti. Kimine göre iyidir bu akım, kimine göre kötü. Fakat Nazım insanı seven, insana değer veren, insanı yüceltmeye çabalayan bir insandı. Savaş ve emperyalizm karşıtıydı. Bunu söylemekten asla çekinmiyordu. Sırf bu yüzden gazetelerde kalleş, dönek, hain diye yazıldı. Nazım ise dayanamadı, acısını o meşhur şiiriyle dile getirdi: ‘NAZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR HALA’
‘Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala./ Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet./Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala…
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurt seversiniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim./Vatan çiftliklerinizse,/ Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,/ Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,/ Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,/ Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,/ Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,/ Vatan mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/ Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,/ Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. YAZIN ÜÇ SÜTUN ÜSTÜNE KAPKARA HAYKIRAN PUNTOLARLA: NAZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR HALA.’
  
‘HAİN’ kelimesi çok ağır değil miydi? Vatan haini ilan edilecek ne yapmıştı ki? Vatanını bu kadar çok seven bir adama nasıl söylenebilirdi bu kelime? Nazım'ın ailesi çıkan her habere rağmen onunla gurur duyarken Nazım içten içe eriyip gidiyordu. Belli etmese de acı çekiyordu. Haksızlığa karşı gelemeyişini seyrediyordu adeta. Askeri ve halkı isyana teşvik etme sebebiyle tam 28 yıl 4 ay hapis isteminde bulundu hükumet. Ve kabul edildi…
  28 yıl ne demekti? Bağırıyordu her yerde: ‘Ben halkı isyana teşvik etmedim, yalan!’ Nazım'ın kitaplarını alıp gizli gizli okuyan insanlar bulunuyor ve hapse atılıyordu. Nazım'ı ceza evinde ölesiye seven, onu lider olarak gören insanlar vardı –nefret edenler de elbette- Nazım alışmak zorundaydı. Başka çaresi var mıydı? Durmadan yazıyordu. Her saat, her dakika, her saniye… Durmadan…



  ‘ Kızıl saçlı bacısı’ Piraye’ye, çocuklarına yazıyordu. Hep onu düşünüyordu, karıcığını, bir tanesini. En güzel aşk şiirlerini ona yazmıştı Nazım. ‘Piraye’ye Mektuplar’ adlı eseri ortaya çıktı böylece…
‘Neyi düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.’
‘Herkese selam, sana hasret.’                                                                
‘Seni nasıl seviyorum Piraye. Hayatımın en büyük nimetisin. Sana ne çok, ne anlatılamayacak kadar çok şey borçluyum. Bazen ya Piraye olmasaydı diye düşünüyorum ve tüylerim diken diken oluyor. Benim her zaman genç, güzel, iyi ve harikulade kalacak olan Pirayendem. ’ 
 
  Ailesi Nazım'a dayanması gerektiğini, onu hapishaneden çıkaracağını söylüyordu. Nazım iyice çökmüştü. Sağlığı kötüleşiyordu. Sağlığına aldırmayarak açlık grevi yapıyordu. Hapishaneden çıkarılmayacağı halde intihar edebileceğini bile düşünmüştü. Dayanamıyordu artık Mavi Gözlü Dev. Ağır geliyordu ona haksız yere yatmak. Her şeye rağmen dimdik duruyor ve davasından dönmeyeceğine yemin ediyordu. Nazım'dı bu, kolay kolay pes eder miydi? Yaklaşık 12 yıl yattıktan sonra bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe alındığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrıldı. Öldürüleceği hakkında haberler çıkmaya başlayınca yurt dışına kaçtı. Ardından Nazım'a bir darbe daha geldi. Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Moskova’da yaşamaya başladı. Macaristan, Küba, Fransa gibi ülkeleri ziyaret etti ve buralarda konferanslar düzenledi. Emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Memleket hasretiyle yanıp tutuştu. Yurdundan yıllarca uzak kalmanın acısıyla yaşadı.
‘Dörtnala gelip uzak Asya’dan/ Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret bizim.’

  Yaşadığı acıları geride bırakmaya çabalayarak ömrüne devam etti Nazım.  Hayatında davalar, sürgünler, haksızlıklar, acılar kadar aşk da vardı. Hayatı boyunca birçok kadın sevdi Nazım.Nüzhet, Piraye, Münevver ve Vera... Bu güzel kadınlara ithaf etti şiirlerini. Belki de başarılı olamadığı tek şey aşktı. Nazım kadınlara değil aşka aşıktı. Belki bu kadar çok aşk olmasaydı hayatında, yazamazdı bu dizeleri bu kadar kalbe dokunan, bu kadar gerçek, bu kadar tapılası bir biçimde.


   NAZIM VE NÜZHET AŞKI

  Nazım ve Nüzhet çocukluk arkadaşıdır. Moskova’da üniversite zamanında evlenirler. Nüzhet’in ailesi bu evliliğe razı olmaz ve ikisinin birbirine uygun olmadığını düşünürler. ‘Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş, hatta saçları bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla senin gibi munis ve uysal bir kız geçinemezsiniz!’ derler.

 Nüzhet çeşitli sağlık problemleri yaşar ve memleketine döner. Tedavi olup iyileşir fakat Nazım ile bu evliliği sürdüremeyeceğini düşünür ve ailesinin de etkisiyle ayrılmak ister. Nazım ise ayrılmanın verdiği acıyla yıkılır ve ortaya  ‘Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın Ve Hanım elleri’ şiiri ortaya çıkar. Şu dizelerle anlatır aşkını Nazım:

‘ O mavi gözlü bir devdi./ Minnacık bir kadın sevdi./ Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde hanım eli açan bir ev./…’
  
  İşte Nazım bu dizelerle veda etti aşkına. Belki de birçok kadını sevmesinin nedeni, her birinin ondan ayrılacağını, onu terk edeceğini düşünmesiydi. 



NAZIM VE PİRAYE AŞKI

  Hayatına giren tüm kadınlara aşk şiirleri yazdı fakat hiç şüphesiz en güzelini, en kalptenini Kızıl Saçlı Bacısı Piraye’ye yazdı. Bana soracak olursanız Nazım, belki en çok Piraye’yi kırmaktan, üzmekten sakındı. Belki de en çok Piraye’yi sevdi. Peki, nasıl başladı bu aşk?
  Piraye, Nazım’ın kız kardeşinin arkadaşıdır ve iki çocuklu, dul bir bayandır. Nazım Piraye’ye ilk şiirini, ona mor bir menekşe almak için ayırdığı parasını, dostlarının karnını doyurmak amacıyla harcadığı zaman yazmıştır: ‘Mor Menekşe, Aç Dostlar Ve Altın Gözlü Çocuk’
    ‘…Ne halt edek, dostların karnı açtı, kıydık menekşe parasına.’
  
  Nazım ve Piraye kimseye haber vermeden evlenirler fakat bir türlü rahat yaşayamazlar. Nazım Hikmet’in en acılı, en zor günlerini, mahpus yıllarında yaşadıklarını çeken kadındır Piraye; hiç korkmadan, hep destek vererek, hem de iki çocuğuyla.

  Nazım o yıllarda Piraye’ye o kadar çok mektup yazar ki… Başka türlü hasretini dindiremez. Piraye’den gelecek her bir mektubu dört gözle bekler. Yazar, yazar. Hiç durmadan sevdiğiyle yaşadığı kısa ama dünyaya bedel tatlı anıları düşünür. Onun özlemiyle yanıp tutuşur.

‘Saat dört yoksun, saat beş yok./ Altı, yedi ertesi gün ve belki kim bilir...’

‘Kuzum, karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustası değilse de en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle…’

Yazmaya her daim devam eden Nazım kırklarında da sevgisini dile getirir; eşsiz, sımsıcak, akasya kokulu şiirleriyle:

‘Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmişken.’

  Yıllarca aşkını ve hasretini kalbinin en derinliklerinde saklayan, hasret kokulu mektup ve şiirlerle sevdiğinin düşlerini aydınlatan Nazım ve kocasına daima destek veren, ona karşı ölümüne bir sevgi ve sadakatle bağlı olan Piraye aşkı maalesef  son bulur. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre ne ise Nazım ile Piraye aşkı da odur benim için…

  Nazım hapishanede yatarken sürpriz bir ziyaretçi gelir: Dayısının kızı Münevver. Münevver evlidir ve bir kız çocuğu vardır. Sık sık ziyaretine gider Nazım'ın. Nazım yalnızlık içinde kavrulurken Münevver bu yalnızlığa çare olur. Bir gün yine Nazım'ın ziyaretine gelen Münevver kendisini sevdiğini, kocasıyla mutlu olmadığını ve ayrılmak istediğini söyler ve Nazım'ı öper. Nazım karısına bir mektup ile anlatır durumu. Nazım kahrolur, kalbi paramparça olur. İçinden çıkılamayacak bir vaziyet alır bu aşk ve Nazım çareyi Piraye’ye bu acı dolu mektubu yazmakta bulur:

‘Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel.Benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!’

  Piraye’ye gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yazınca Piraye dayanamayarak Nazım'ın ziyaretine gider. Nazım Piraye’ye yazmaya devam eder. O dönem açlık grevleri yapar ve hastaneye kaldırılır. Yatağının başında Piraye'nin çehresini hayal meyal görmeye başlar. Yüzünü hafiften bir gülümseme kaplar. Gözlerini açıp kapatır ve Piraye'nin çehresi kaybolur yerine Münevver gelmiştir. Büyük bir hayal kırıklığına uğrar.

  Piraye ile Nazım'ın son görüşmeleri maalesef çok acılı olmuştur. Serbest bırakılmayı düşünen Nazım'ın ziyaretine Piraye çocuklarıyla gelir ve konuşmaya başlarlar. Piraye hastane ziyaretine Münevver’in geldiğini bilmektedir fakat bir şey söylememiştir. Nazım Piraye’ye mektuplarında birçok kez dil dökmüş, kendisini affetmesini söylemiştir. Tekrar Piraye’den af diler. Piraye her ne kadar kalbini kıran bu adama kızgın olsa da aşkının önünde hiçbir engel duramayacağını bildiğinden kabul eder. Nazım Piraye'nin ellerini, yanaklarını öper. Tam o sırada demir kapının sesi duyulur. Gelen Münevver’dir. Nazım; Piraye ve Münevver aşkı arasında kalır ve ne yapacağını bilemez. Piraye büyük bir hışımla Nazım'ın elini bırakır ve çocukları alıp demir kapıya doğru ilerler. Nazım ‘Piraye, Piraye! Gitme!’ diye defalarca haykırmasına rağmen kapı kapanır. Piraye gider.

   İşte, Nazım ve Piraye aşkı böyle hazin bir sonla bitiverir. Belki de Nazım Hikmet Münevver’den bir daha kendisini ziyaret etmemesi gerektiğini söyleseydi bu aşk son bulmayacaktı. Yirmi yıllık bu aşkın gerisinde Piraye’ye yazdığı şiirler ve mektuplar kaldı. Nazım bunu hem kendine, hem de Piraye’ye yapmamalıydı. Bir daha hiç evlenmeyen ve kimseye Nazım hakkında bahsetmeyen Piraye belki de yirmi yıllık kocasını hiç unutamadı.



NAZIM VE MÜNEVVER AŞKI

  Yine bir gün, Nazım'ın ziyaretine ay yüzlü kadın, Münevver çıkagelir. Münevver, kendine güveni olan, neşeli bir kadındır. Nazım ve Münevver birlikte yaşamaya karar verir. Münevver hala evlidir. Kocası Münevver’i kendisinden ayrılırsa kızını göstermeyeceğini söyleyerek tehdit eder. Kocasından ayrılmasının imkansız olduğunu bir mektupla Nazım'a bildirir Münevver. Nazım sinirlenir, üzülür, açlık grevine başlar. Şöyle anlatır Münevver’i Nazım:

‘Sen esirliğim ve hürriyetimsin./ Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin./ Sen memleketimsin./ Sen ela gözlerinde yeşil hareler,/ Sen büyük, güzel ve muzaffer/ Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.’

  Af kanunuyla özgürlüğüne kavuşan Nazım hapisten çıkınca Münevver ile evlenir. Münevver ve Nazım'ın Mehmet adında bir çocuğu olur. Nazım hapisten çıkar fakat hükumet tarafından rahatsız edilmeye devam eder. Yeniden askerliğe çağırırlar. Nazım kimseyi ikna edemeyince Nazım'ın yolculuğu başlar. Varna’dan Bükreş’e ve sonunda Moskova’ya varır. Memleket hasreti başlar Nazım için.

  Uzun yolculuklardan sonra Münevver ve oğlu Mehmet Varşova’ya kaçak yollarla ulaşmayı başarır. Yıllar sonra Nazım ile Münevver bir araya gelir. Bir ev tutarlar. Münevver de Varşova’da iş aramaya başlar. Ama bir sorun vardır. Nazım yıllar içerisinde yenir bir aşk bulur ve durumu Münevver'e açıklar. Münevver bu olay üzerine bir süre sonra oğlunu da alarak Fransa’ya geçer ve orada bir Fransız ile evlenir. Seksen bir yaşında Fransa’da hayata gözlerini yumar.



  NAZIM VE VERA AŞKI

  Ve Nazım'ın son aşkı Vera ,‘Saman Sarısı Saçlı Kadın’ Nazım’dan otuz beş yaş küçüktür. Beş yıllık evlidir ve bir çocuğu vardır. Vera’yı durmadan, günlerce arar ve sonunda gönlüne girmeyi başarır Nazım ve evlenirler. Artık bu güzel aşk şiirleri Vera’ya yazılmaya başlanır. İlk görüşte âşık olduğu Vera’yı şu dizelerle anlatır:

‘…Genç bir kadın uyuyordu alaca karanlıkta ranzada/Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi/kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı…’

Gittiği her yerde mektup yollar Vera’ya, sevdasını, hasretini, aşkını yazar.

‘Durmadan seni düşünüyorum./Durmadan seni düşünüyorum./ Durmadan seni düşünüyorum./ Durmadan seni düşünüyorum.’

'Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş./Ama sen gitme ben cahil kalayım.'

Nazım Hikmet en son şiirini ‘Saman Sarısı Saçlı Kadın’ına yazar:

‘Gelsene dedi bana/Gülsene dedi bana/ Ölsene dedi bana/Geldim./Kaldım./Öldüm.’
Nazım Hikmet Moskova’da,  kalp krizi sonucu vefat etti. Son aşkı Vera da bir daha evlenmedi. 





  Dünyaca tanınan, müthiş aşk şiirleriyle kalbimize taht kuran, yürek burkan zor yaşamının yanında yaşadığı aşklar ile şiirlerini besleyen Nazım Hikmet vermiş olduğu özgürlük mücadelesi ile bizlere, bugünün gençlerine örnek oldu. Kitaplığımızı besleyen efsane şiirlere sahip olmamızı sağladı. Benim gibi birçok gencin şiir ile tanışmasına vesile oldu bu büyük şair.

  Belki aşk konusunda başarılı olamadı ve hayatında olan kadınları üzdü ama geriye aşkı anlamamızı sağlayan, aşk kokan hikayeler bıraktı. İyi ki bu güzel şiirleri, sevda dolu kalbinle kağıda dökmüşsün koca yürekli şair. Özgürlük için verdiğin mücadeleyi, seni ve şiirlerini hiç unutmayacağız…