Her insan az
da olsa şiir okumuş veya dinlemiştir. Elbet yazdıklarıyla insanların kalbine
dokunabilmeyi başarabilmiştir şairler. Kimisi Cemal Süreya sever, kimisi Necip
Fazıl. Her insan farklı bir bağlantı kurar şairlerle. Sevdikleri şairlerden bir
şiir okunduğu zaman hemen tanırlar. ‘İşte o!’ derler. Elbette ki ben de şiiri
seven ve kalbime vermiş olduğu eşsiz duyguya kayıtsız kalamayan bir şiir severim.
Bende eşsiz bir haz uyandıran, dizeleriyle beni kendime getiren bir şair var:
Güzel Yüzlü Şair ya da herkesin bildiği mahlasıyla Mavi Gözlü Dev.
Nazım Hikmet’i seven çoktur elbet. Bir insan
nasıl sevmez ki bu koca yürekli şairi? Her şiiriyle beni benden alan, kendine
has bir yazma stili olan, dünyaca tanınmış ve sevilmiş bir şair. Ben de bu
adamı daha çok merak ettim ve hayatını, aşklarını, yaşadığı zorlukları kısacası
Nazım hakkında her şeyi araştırdım. Öncelikle Nazım'ın hapishane döneminden,
yaşadığı acılardan bahsetmek istiyorum:
Nazım Hikmet
fikirlerini açıkça belli eden ve bundan korkmayan bir adamdı. Fikirlerine
kitaplarında yer verir, insanların farklı düşünceleri tanımasını isterdi. İnatçıydı. Hükumet karşıtı yazılarıyla dikkat çekti ve ömrünün çoğunu cezaevlerinde
geçirdi.Her insan farklı düşünebilir ve düşündüklerini açıkça
beyan edebilir. Bu hak değil midir? ‘Düşünme özgürlüğü’ sadece yazıda kalıyor
ve hak olan bir şeyden dolayı yıllarca demir parmaklıkların arasında çürüyüp
gitmeye mahkum olunuyor.
Nazım net
bir şekilde komünizmi savunduğunu dile getirmişti. Kimine göre iyidir bu akım,
kimine göre kötü. Fakat Nazım insanı seven, insana değer veren, insanı
yüceltmeye çabalayan bir insandı. Savaş ve emperyalizm karşıtıydı. Bunu
söylemekten asla çekinmiyordu. Sırf bu yüzden gazetelerde kalleş, dönek, hain
diye yazıldı. Nazım ise dayanamadı, acısını o meşhur şiiriyle dile getirdi:
‘NAZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR HALA’
‘Nazım
Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala./ Amerikan emperyalizminin yarı
sömürgesiyiz, dedi Hikmet./Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala…
Evet, vatan
hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurt seversiniz, ben yurt hainiyim, ben
vatan hainiyim./Vatan çiftliklerinizse,/ Kasalarınızın ve çek defterlerinizin
içindekilerse vatan,/ Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,/ Vatan,
soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,/ Fabrikalarınızda al
kanımızı içmekse vatan,/ Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,/ Vatan mızraklı
ilmihalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/ Vatan,
Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,/ Vatan,
kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. YAZIN ÜÇ SÜTUN ÜSTÜNE
KAPKARA HAYKIRAN PUNTOLARLA: NAZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR HALA.’
‘HAİN’ kelimesi çok ağır değil miydi? Vatan
haini ilan edilecek ne yapmıştı ki? Vatanını bu kadar çok seven bir adama nasıl
söylenebilirdi bu kelime? Nazım'ın ailesi çıkan her habere rağmen onunla gurur
duyarken Nazım içten içe eriyip gidiyordu. Belli etmese de acı çekiyordu.
Haksızlığa karşı gelemeyişini seyrediyordu adeta. Askeri ve halkı isyana teşvik
etme sebebiyle tam 28 yıl 4 ay hapis isteminde bulundu hükumet. Ve kabul edildi…
28 yıl ne demekti? Bağırıyordu her yerde:
‘Ben halkı isyana teşvik etmedim, yalan!’ Nazım'ın kitaplarını alıp gizli gizli
okuyan insanlar bulunuyor ve hapse atılıyordu. Nazım'ı ceza evinde ölesiye
seven, onu lider olarak gören insanlar vardı –nefret edenler de elbette- Nazım
alışmak zorundaydı. Başka çaresi var mıydı? Durmadan yazıyordu. Her saat, her
dakika, her saniye… Durmadan…
‘ Kızıl saçlı bacısı’ Piraye’ye, çocuklarına
yazıyordu. Hep onu düşünüyordu, karıcığını, bir tanesini. En güzel aşk
şiirlerini ona yazmıştı Nazım. ‘Piraye’ye Mektuplar’ adlı eseri ortaya çıktı
böylece…
‘Neyi
düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.’
‘Herkese selam, sana hasret.’
‘Seni nasıl
seviyorum Piraye. Hayatımın en büyük nimetisin. Sana ne çok, ne anlatılamayacak
kadar çok şey borçluyum. Bazen ya Piraye olmasaydı diye düşünüyorum ve tüylerim
diken diken oluyor. Benim her zaman genç, güzel, iyi ve harikulade kalacak olan
Pirayendem. ’
Ailesi Nazım'a dayanması gerektiğini, onu hapishaneden
çıkaracağını söylüyordu. Nazım iyice çökmüştü. Sağlığı kötüleşiyordu. Sağlığına
aldırmayarak açlık grevi yapıyordu. Hapishaneden çıkarılmayacağı halde intihar
edebileceğini bile düşünmüştü. Dayanamıyordu artık Mavi Gözlü Dev. Ağır
geliyordu ona haksız yere yatmak. Her şeye rağmen dimdik duruyor ve davasından
dönmeyeceğine yemin ediyordu. Nazım'dı bu, kolay kolay pes eder miydi? Yaklaşık
12 yıl yattıktan sonra bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve
çürüğe alındığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrıldı.
Öldürüleceği hakkında haberler çıkmaya başlayınca yurt dışına kaçtı. Ardından Nazım'a bir darbe daha geldi. Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından
çıkarılmasına karar verildi. Moskova’da yaşamaya başladı. Macaristan, Küba,
Fransa gibi ülkeleri ziyaret etti ve buralarda konferanslar düzenledi.
Emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Memleket
hasretiyle yanıp tutuştu. Yurdundan yıllarca uzak kalmanın acısıyla yaşadı.
‘Dörtnala
gelip uzak Asya’dan/ Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket bizim…
Yaşamak bir ağaç
gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret bizim.’
Yaşadığı acıları geride bırakmaya çabalayarak
ömrüne devam etti Nazım. Hayatında
davalar, sürgünler, haksızlıklar, acılar kadar aşk da vardı. Hayatı boyunca birçok kadın sevdi Nazım.Nüzhet, Piraye, Münevver ve Vera... Bu güzel kadınlara ithaf etti şiirlerini. Belki de başarılı
olamadığı tek şey aşktı. Nazım kadınlara değil aşka aşıktı. Belki bu kadar çok
aşk olmasaydı hayatında, yazamazdı bu dizeleri bu kadar kalbe dokunan, bu kadar
gerçek, bu kadar tapılası bir biçimde.
NAZIM VE NÜZHET AŞKI
Nazım ve
Nüzhet çocukluk arkadaşıdır. Moskova’da üniversite zamanında evlenirler.
Nüzhet’in ailesi bu evliliğe razı olmaz ve ikisinin birbirine uygun olmadığını
düşünürler. ‘Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş, hatta saçları
bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla senin gibi munis ve uysal bir kız
geçinemezsiniz!’ derler.
Nüzhet çeşitli sağlık problemleri yaşar ve
memleketine döner. Tedavi olup iyileşir fakat Nazım ile bu evliliği
sürdüremeyeceğini düşünür ve ailesinin de etkisiyle ayrılmak ister. Nazım ise
ayrılmanın verdiği acıyla yıkılır ve ortaya
‘Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın Ve Hanım elleri’ şiiri ortaya çıkar. Şu
dizelerle anlatır aşkını Nazım:
‘ O mavi
gözlü bir devdi./ Minnacık bir kadın sevdi./ Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde hanım eli açan bir ev./…’
İşte Nazım bu dizelerle veda etti aşkına.
Belki de birçok kadını sevmesinin nedeni, her birinin ondan ayrılacağını, onu
terk edeceğini düşünmesiydi.
NAZIM VE
PİRAYE AŞKI
Hayatına
giren tüm kadınlara aşk şiirleri yazdı fakat hiç şüphesiz en güzelini, en
kalptenini Kızıl Saçlı Bacısı Piraye’ye yazdı. Bana soracak olursanız Nazım,
belki en çok Piraye’yi kırmaktan, üzmekten sakındı. Belki de en çok Piraye’yi
sevdi. Peki, nasıl başladı bu aşk?
Piraye, Nazım’ın kız kardeşinin arkadaşıdır
ve iki çocuklu, dul bir bayandır. Nazım Piraye’ye ilk şiirini, ona mor bir
menekşe almak için ayırdığı parasını, dostlarının karnını doyurmak amacıyla
harcadığı zaman yazmıştır: ‘Mor Menekşe, Aç Dostlar Ve Altın Gözlü Çocuk’
‘…Ne halt edek, dostların karnı açtı, kıydık
menekşe parasına.’
Nazım ve Piraye kimseye haber vermeden
evlenirler fakat bir türlü rahat yaşayamazlar. Nazım Hikmet’in en acılı, en zor
günlerini, mahpus yıllarında yaşadıklarını çeken kadındır Piraye; hiç
korkmadan, hep destek vererek, hem de iki çocuğuyla.
Nazım o yıllarda Piraye’ye o kadar çok mektup
yazar ki… Başka türlü hasretini dindiremez. Piraye’den gelecek her bir mektubu
dört gözle bekler. Yazar, yazar. Hiç durmadan sevdiğiyle yaşadığı kısa ama
dünyaya bedel tatlı anıları düşünür. Onun özlemiyle yanıp tutuşur.
‘Saat dört
yoksun, saat beş yok./ Altı, yedi ertesi gün ve belki kim bilir...’
‘Kuzum, karıcığım,
bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustası değilse de en yalansızlarıdır.
Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle…’
Yazmaya her
daim devam eden Nazım kırklarında da sevgisini dile getirir; eşsiz, sımsıcak,
akasya kokulu şiirleriyle:
‘Ne güzel
şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı
geçmişken.’
Yıllarca
aşkını ve hasretini kalbinin en derinliklerinde saklayan, hasret kokulu mektup
ve şiirlerle sevdiğinin düşlerini aydınlatan Nazım ve kocasına daima destek
veren, ona karşı ölümüne bir sevgi ve sadakatle bağlı olan Piraye aşkı maalesef
son bulur. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile
Şirin, Tahir ile Zühre ne ise Nazım ile Piraye aşkı da odur benim için…
Nazım hapishanede yatarken sürpriz bir ziyaretçi
gelir: Dayısının kızı Münevver. Münevver evlidir ve bir kız çocuğu vardır. Sık
sık ziyaretine gider Nazım'ın. Nazım yalnızlık içinde kavrulurken Münevver bu
yalnızlığa çare olur. Bir gün yine Nazım'ın ziyaretine gelen Münevver kendisini
sevdiğini, kocasıyla mutlu olmadığını ve ayrılmak istediğini söyler ve Nazım'ı öper. Nazım karısına bir mektup ile anlatır durumu. Nazım kahrolur, kalbi
paramparça olur. İçinden çıkılamayacak bir vaziyet alır bu aşk ve Nazım çareyi
Piraye’ye bu acı dolu mektubu yazmakta bulur:
‘Yeryüzünde
hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün
bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim,
öyleyim işte. Fakat gel.Benden nefret
ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!’
Piraye’ye
gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yazınca Piraye dayanamayarak Nazım'ın ziyaretine gider. Nazım Piraye’ye yazmaya devam eder. O dönem açlık
grevleri yapar ve hastaneye kaldırılır. Yatağının başında Piraye'nin çehresini
hayal meyal görmeye başlar. Yüzünü hafiften bir gülümseme kaplar. Gözlerini
açıp kapatır ve Piraye'nin çehresi kaybolur yerine Münevver gelmiştir. Büyük
bir hayal kırıklığına uğrar.
Piraye ile Nazım'ın son görüşmeleri maalesef
çok acılı olmuştur. Serbest bırakılmayı düşünen Nazım'ın ziyaretine Piraye
çocuklarıyla gelir ve konuşmaya başlarlar. Piraye hastane ziyaretine
Münevver’in geldiğini bilmektedir fakat bir şey söylememiştir. Nazım Piraye’ye
mektuplarında birçok kez dil dökmüş, kendisini affetmesini söylemiştir. Tekrar
Piraye’den af diler. Piraye her ne kadar kalbini kıran bu adama kızgın olsa da
aşkının önünde hiçbir engel duramayacağını bildiğinden kabul eder. Nazım Piraye'nin ellerini, yanaklarını öper. Tam o sırada demir kapının sesi duyulur. Gelen Münevver’dir.
Nazım; Piraye ve Münevver aşkı arasında kalır ve ne yapacağını bilemez. Piraye
büyük bir hışımla Nazım'ın elini bırakır ve çocukları alıp demir kapıya doğru ilerler. Nazım ‘Piraye, Piraye! Gitme!’ diye defalarca haykırmasına rağmen kapı
kapanır. Piraye gider.
İşte, Nazım ve Piraye aşkı böyle hazin bir
sonla bitiverir. Belki de Nazım Hikmet Münevver’den bir daha kendisini ziyaret
etmemesi gerektiğini söyleseydi bu aşk son bulmayacaktı. Yirmi yıllık bu aşkın
gerisinde Piraye’ye yazdığı şiirler ve mektuplar kaldı. Nazım bunu hem kendine,
hem de Piraye’ye yapmamalıydı. Bir daha hiç evlenmeyen ve kimseye Nazım
hakkında bahsetmeyen Piraye belki de yirmi yıllık kocasını hiç unutamadı.
NAZIM VE
MÜNEVVER AŞKI
Yine bir
gün, Nazım'ın ziyaretine ay yüzlü kadın, Münevver çıkagelir. Münevver, kendine güveni olan, neşeli bir kadındır. Nazım ve Münevver birlikte yaşamaya karar
verir. Münevver hala evlidir. Kocası Münevver’i kendisinden ayrılırsa kızını
göstermeyeceğini söyleyerek tehdit eder. Kocasından ayrılmasının imkansız olduğunu bir mektupla Nazım'a bildirir Münevver. Nazım sinirlenir, üzülür,
açlık grevine başlar. Şöyle anlatır Münevver’i Nazım:
‘Sen
esirliğim ve hürriyetimsin./ Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin./ Sen
memleketimsin./ Sen ela gözlerinde yeşil hareler,/ Sen büyük, güzel ve
muzaffer/ Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.’
Af kanunuyla
özgürlüğüne kavuşan Nazım hapisten çıkınca Münevver ile evlenir. Münevver ve Nazım'ın Mehmet adında bir çocuğu olur. Nazım hapisten çıkar fakat hükumet tarafından rahatsız edilmeye devam eder. Yeniden askerliğe çağırırlar. Nazım kimseyi ikna edemeyince Nazım'ın yolculuğu başlar. Varna’dan Bükreş’e ve
sonunda Moskova’ya varır. Memleket hasreti başlar Nazım için.
Uzun
yolculuklardan sonra Münevver ve oğlu Mehmet Varşova’ya kaçak yollarla ulaşmayı
başarır. Yıllar sonra Nazım ile Münevver bir araya gelir. Bir ev tutarlar.
Münevver de Varşova’da iş aramaya başlar. Ama bir sorun vardır. Nazım yıllar
içerisinde yenir bir aşk bulur ve durumu Münevver'e açıklar. Münevver bu olay
üzerine bir süre sonra oğlunu da alarak Fransa’ya geçer ve orada bir Fransız
ile evlenir. Seksen bir yaşında Fransa’da hayata gözlerini yumar.
NAZIM VE
VERA AŞKI
Ve Nazım'ın son aşkı Vera ,‘Saman Sarısı Saçlı Kadın’ Nazım’dan otuz beş yaş küçüktür. Beş yıllık evlidir ve bir çocuğu vardır. Vera’yı durmadan, günlerce arar ve sonunda
gönlüne girmeyi başarır Nazım ve evlenirler. Artık bu güzel aşk şiirleri
Vera’ya yazılmaya başlanır. İlk görüşte âşık olduğu Vera’yı şu dizelerle
anlatır:
‘…Genç bir
kadın uyuyordu alaca karanlıkta ranzada/Saçları saman sarısı, kirpikleri
mavi/kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı…’
Gittiği her
yerde mektup yollar Vera’ya, sevdasını, hasretini, aşkını yazar.
‘Durmadan
seni düşünüyorum./Durmadan seni düşünüyorum./ Durmadan seni düşünüyorum./
Durmadan seni düşünüyorum.’
'Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş./Ama sen gitme ben cahil kalayım.'
Nazım Hikmet
en son şiirini ‘Saman Sarısı Saçlı Kadın’ına yazar:
‘Gelsene
dedi bana/Gülsene dedi bana/ Ölsene dedi bana/Geldim./Kaldım./Öldüm.’
Nazım Hikmet
Moskova’da, kalp krizi sonucu vefat
etti. Son aşkı Vera da bir daha evlenmedi.
Dünyaca
tanınan, müthiş aşk şiirleriyle kalbimize taht kuran, yürek burkan zor
yaşamının yanında yaşadığı aşklar ile şiirlerini besleyen Nazım Hikmet vermiş
olduğu özgürlük mücadelesi ile bizlere, bugünün gençlerine örnek oldu.
Kitaplığımızı besleyen efsane şiirlere sahip olmamızı sağladı. Benim gibi
birçok gencin şiir ile tanışmasına vesile oldu bu büyük şair.
Belki aşk
konusunda başarılı olamadı ve hayatında olan kadınları üzdü ama geriye aşkı
anlamamızı sağlayan, aşk kokan hikayeler bıraktı. İyi ki bu güzel şiirleri,
sevda dolu kalbinle kağıda dökmüşsün koca yürekli şair. Özgürlük için verdiğin
mücadeleyi, seni ve şiirlerini hiç unutmayacağız…