28 Haziran 2016 Salı

Bir Romantik Devrimci Nazım Hikmet Ran ve Aşkları

  Her insan az da olsa şiir okumuş veya dinlemiştir. Elbet yazdıklarıyla insanların kalbine dokunabilmeyi başarabilmiştir şairler. Kimisi Cemal Süreya sever, kimisi Necip Fazıl. Her insan farklı bir bağlantı kurar şairlerle. Sevdikleri şairlerden bir şiir okunduğu zaman hemen tanırlar. ‘İşte o!’ derler. Elbette ki ben de şiiri seven ve kalbime vermiş olduğu eşsiz duyguya kayıtsız kalamayan bir şiir severim. Bende eşsiz bir haz uyandıran, dizeleriyle beni kendime getiren bir şair var: Güzel Yüzlü Şair ya da herkesin bildiği mahlasıyla Mavi Gözlü Dev.


  
    Nazım Hikmet’i seven çoktur elbet. Bir insan nasıl sevmez ki bu koca yürekli şairi? Her şiiriyle beni benden alan, kendine has bir yazma stili olan, dünyaca tanınmış ve sevilmiş bir şair. Ben de bu adamı daha çok merak ettim ve hayatını, aşklarını, yaşadığı zorlukları kısacası Nazım hakkında her şeyi araştırdım. Öncelikle Nazım'ın hapishane döneminden, yaşadığı acılardan bahsetmek istiyorum:

  Nazım Hikmet fikirlerini açıkça belli eden ve bundan korkmayan bir adamdı. Fikirlerine kitaplarında yer verir, insanların farklı düşünceleri tanımasını isterdi. İnatçıydı. Hükumet karşıtı yazılarıyla dikkat çekti ve ömrünün çoğunu cezaevlerinde geçirdi.Her insan farklı düşünebilir ve düşündüklerini açıkça beyan edebilir. Bu hak değil midir? ‘Düşünme özgürlüğü’ sadece yazıda kalıyor ve hak olan bir şeyden dolayı yıllarca demir parmaklıkların arasında çürüyüp gitmeye mahkum olunuyor.


  Nazım net bir şekilde komünizmi savunduğunu dile getirmişti. Kimine göre iyidir bu akım, kimine göre kötü. Fakat Nazım insanı seven, insana değer veren, insanı yüceltmeye çabalayan bir insandı. Savaş ve emperyalizm karşıtıydı. Bunu söylemekten asla çekinmiyordu. Sırf bu yüzden gazetelerde kalleş, dönek, hain diye yazıldı. Nazım ise dayanamadı, acısını o meşhur şiiriyle dile getirdi: ‘NAZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR HALA’
‘Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala./ Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet./Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala…
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurt seversiniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim./Vatan çiftliklerinizse,/ Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,/ Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,/ Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,/ Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,/ Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,/ Vatan mızraklı ilmihalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/ Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,/ Vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. YAZIN ÜÇ SÜTUN ÜSTÜNE KAPKARA HAYKIRAN PUNTOLARLA: NAZIM HİKMET VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM EDİYOR HALA.’
  
‘HAİN’ kelimesi çok ağır değil miydi? Vatan haini ilan edilecek ne yapmıştı ki? Vatanını bu kadar çok seven bir adama nasıl söylenebilirdi bu kelime? Nazım'ın ailesi çıkan her habere rağmen onunla gurur duyarken Nazım içten içe eriyip gidiyordu. Belli etmese de acı çekiyordu. Haksızlığa karşı gelemeyişini seyrediyordu adeta. Askeri ve halkı isyana teşvik etme sebebiyle tam 28 yıl 4 ay hapis isteminde bulundu hükumet. Ve kabul edildi…
  28 yıl ne demekti? Bağırıyordu her yerde: ‘Ben halkı isyana teşvik etmedim, yalan!’ Nazım'ın kitaplarını alıp gizli gizli okuyan insanlar bulunuyor ve hapse atılıyordu. Nazım'ı ceza evinde ölesiye seven, onu lider olarak gören insanlar vardı –nefret edenler de elbette- Nazım alışmak zorundaydı. Başka çaresi var mıydı? Durmadan yazıyordu. Her saat, her dakika, her saniye… Durmadan…



  ‘ Kızıl saçlı bacısı’ Piraye’ye, çocuklarına yazıyordu. Hep onu düşünüyordu, karıcığını, bir tanesini. En güzel aşk şiirlerini ona yazmıştı Nazım. ‘Piraye’ye Mektuplar’ adlı eseri ortaya çıktı böylece…
‘Neyi düşünsem, seni düşünüyorum. Neyi görsem, seni görüyorum.’
‘Herkese selam, sana hasret.’                                                                
‘Seni nasıl seviyorum Piraye. Hayatımın en büyük nimetisin. Sana ne çok, ne anlatılamayacak kadar çok şey borçluyum. Bazen ya Piraye olmasaydı diye düşünüyorum ve tüylerim diken diken oluyor. Benim her zaman genç, güzel, iyi ve harikulade kalacak olan Pirayendem. ’ 
 
  Ailesi Nazım'a dayanması gerektiğini, onu hapishaneden çıkaracağını söylüyordu. Nazım iyice çökmüştü. Sağlığı kötüleşiyordu. Sağlığına aldırmayarak açlık grevi yapıyordu. Hapishaneden çıkarılmayacağı halde intihar edebileceğini bile düşünmüştü. Dayanamıyordu artık Mavi Gözlü Dev. Ağır geliyordu ona haksız yere yatmak. Her şeye rağmen dimdik duruyor ve davasından dönmeyeceğine yemin ediyordu. Nazım'dı bu, kolay kolay pes eder miydi? Yaklaşık 12 yıl yattıktan sonra bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe alındığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrıldı. Öldürüleceği hakkında haberler çıkmaya başlayınca yurt dışına kaçtı. Ardından Nazım'a bir darbe daha geldi. Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Moskova’da yaşamaya başladı. Macaristan, Küba, Fransa gibi ülkeleri ziyaret etti ve buralarda konferanslar düzenledi. Emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Memleket hasretiyle yanıp tutuştu. Yurdundan yıllarca uzak kalmanın acısıyla yaşadı.
‘Dörtnala gelip uzak Asya’dan/ Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan/ Bu memleket bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine/ Bu hasret bizim.’

  Yaşadığı acıları geride bırakmaya çabalayarak ömrüne devam etti Nazım.  Hayatında davalar, sürgünler, haksızlıklar, acılar kadar aşk da vardı. Hayatı boyunca birçok kadın sevdi Nazım.Nüzhet, Piraye, Münevver ve Vera... Bu güzel kadınlara ithaf etti şiirlerini. Belki de başarılı olamadığı tek şey aşktı. Nazım kadınlara değil aşka aşıktı. Belki bu kadar çok aşk olmasaydı hayatında, yazamazdı bu dizeleri bu kadar kalbe dokunan, bu kadar gerçek, bu kadar tapılası bir biçimde.


   NAZIM VE NÜZHET AŞKI

  Nazım ve Nüzhet çocukluk arkadaşıdır. Moskova’da üniversite zamanında evlenirler. Nüzhet’in ailesi bu evliliğe razı olmaz ve ikisinin birbirine uygun olmadığını düşünürler. ‘Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş, hatta saçları bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla senin gibi munis ve uysal bir kız geçinemezsiniz!’ derler.

 Nüzhet çeşitli sağlık problemleri yaşar ve memleketine döner. Tedavi olup iyileşir fakat Nazım ile bu evliliği sürdüremeyeceğini düşünür ve ailesinin de etkisiyle ayrılmak ister. Nazım ise ayrılmanın verdiği acıyla yıkılır ve ortaya  ‘Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın Ve Hanım elleri’ şiiri ortaya çıkar. Şu dizelerle anlatır aşkını Nazım:

‘ O mavi gözlü bir devdi./ Minnacık bir kadın sevdi./ Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde hanım eli açan bir ev./…’
  
  İşte Nazım bu dizelerle veda etti aşkına. Belki de birçok kadını sevmesinin nedeni, her birinin ondan ayrılacağını, onu terk edeceğini düşünmesiydi. 



NAZIM VE PİRAYE AŞKI

  Hayatına giren tüm kadınlara aşk şiirleri yazdı fakat hiç şüphesiz en güzelini, en kalptenini Kızıl Saçlı Bacısı Piraye’ye yazdı. Bana soracak olursanız Nazım, belki en çok Piraye’yi kırmaktan, üzmekten sakındı. Belki de en çok Piraye’yi sevdi. Peki, nasıl başladı bu aşk?
  Piraye, Nazım’ın kız kardeşinin arkadaşıdır ve iki çocuklu, dul bir bayandır. Nazım Piraye’ye ilk şiirini, ona mor bir menekşe almak için ayırdığı parasını, dostlarının karnını doyurmak amacıyla harcadığı zaman yazmıştır: ‘Mor Menekşe, Aç Dostlar Ve Altın Gözlü Çocuk’
    ‘…Ne halt edek, dostların karnı açtı, kıydık menekşe parasına.’
  
  Nazım ve Piraye kimseye haber vermeden evlenirler fakat bir türlü rahat yaşayamazlar. Nazım Hikmet’in en acılı, en zor günlerini, mahpus yıllarında yaşadıklarını çeken kadındır Piraye; hiç korkmadan, hep destek vererek, hem de iki çocuğuyla.

  Nazım o yıllarda Piraye’ye o kadar çok mektup yazar ki… Başka türlü hasretini dindiremez. Piraye’den gelecek her bir mektubu dört gözle bekler. Yazar, yazar. Hiç durmadan sevdiğiyle yaşadığı kısa ama dünyaya bedel tatlı anıları düşünür. Onun özlemiyle yanıp tutuşur.

‘Saat dört yoksun, saat beş yok./ Altı, yedi ertesi gün ve belki kim bilir...’

‘Kuzum, karıcığım, bu şiirleri iyi oku. Yazdıklarımın en ustası değilse de en yalansızlarıdır. Seni nasıl yalansız, süssüz, sanatsız seviyorsam, bunlar da öyle…’

Yazmaya her daim devam eden Nazım kırklarında da sevgisini dile getirir; eşsiz, sımsıcak, akasya kokulu şiirleriyle:

‘Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden, hapiste ve yaşım kırkı geçmişken.’

  Yıllarca aşkını ve hasretini kalbinin en derinliklerinde saklayan, hasret kokulu mektup ve şiirlerle sevdiğinin düşlerini aydınlatan Nazım ve kocasına daima destek veren, ona karşı ölümüne bir sevgi ve sadakatle bağlı olan Piraye aşkı maalesef  son bulur. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre ne ise Nazım ile Piraye aşkı da odur benim için…

  Nazım hapishanede yatarken sürpriz bir ziyaretçi gelir: Dayısının kızı Münevver. Münevver evlidir ve bir kız çocuğu vardır. Sık sık ziyaretine gider Nazım'ın. Nazım yalnızlık içinde kavrulurken Münevver bu yalnızlığa çare olur. Bir gün yine Nazım'ın ziyaretine gelen Münevver kendisini sevdiğini, kocasıyla mutlu olmadığını ve ayrılmak istediğini söyler ve Nazım'ı öper. Nazım karısına bir mektup ile anlatır durumu. Nazım kahrolur, kalbi paramparça olur. İçinden çıkılamayacak bir vaziyet alır bu aşk ve Nazım çareyi Piraye’ye bu acı dolu mektubu yazmakta bulur:

‘Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel.Benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!’

  Piraye’ye gelmezse intihar edeceğini söyleyen mektuplar yazınca Piraye dayanamayarak Nazım'ın ziyaretine gider. Nazım Piraye’ye yazmaya devam eder. O dönem açlık grevleri yapar ve hastaneye kaldırılır. Yatağının başında Piraye'nin çehresini hayal meyal görmeye başlar. Yüzünü hafiften bir gülümseme kaplar. Gözlerini açıp kapatır ve Piraye'nin çehresi kaybolur yerine Münevver gelmiştir. Büyük bir hayal kırıklığına uğrar.

  Piraye ile Nazım'ın son görüşmeleri maalesef çok acılı olmuştur. Serbest bırakılmayı düşünen Nazım'ın ziyaretine Piraye çocuklarıyla gelir ve konuşmaya başlarlar. Piraye hastane ziyaretine Münevver’in geldiğini bilmektedir fakat bir şey söylememiştir. Nazım Piraye’ye mektuplarında birçok kez dil dökmüş, kendisini affetmesini söylemiştir. Tekrar Piraye’den af diler. Piraye her ne kadar kalbini kıran bu adama kızgın olsa da aşkının önünde hiçbir engel duramayacağını bildiğinden kabul eder. Nazım Piraye'nin ellerini, yanaklarını öper. Tam o sırada demir kapının sesi duyulur. Gelen Münevver’dir. Nazım; Piraye ve Münevver aşkı arasında kalır ve ne yapacağını bilemez. Piraye büyük bir hışımla Nazım'ın elini bırakır ve çocukları alıp demir kapıya doğru ilerler. Nazım ‘Piraye, Piraye! Gitme!’ diye defalarca haykırmasına rağmen kapı kapanır. Piraye gider.

   İşte, Nazım ve Piraye aşkı böyle hazin bir sonla bitiverir. Belki de Nazım Hikmet Münevver’den bir daha kendisini ziyaret etmemesi gerektiğini söyleseydi bu aşk son bulmayacaktı. Yirmi yıllık bu aşkın gerisinde Piraye’ye yazdığı şiirler ve mektuplar kaldı. Nazım bunu hem kendine, hem de Piraye’ye yapmamalıydı. Bir daha hiç evlenmeyen ve kimseye Nazım hakkında bahsetmeyen Piraye belki de yirmi yıllık kocasını hiç unutamadı.



NAZIM VE MÜNEVVER AŞKI

  Yine bir gün, Nazım'ın ziyaretine ay yüzlü kadın, Münevver çıkagelir. Münevver, kendine güveni olan, neşeli bir kadındır. Nazım ve Münevver birlikte yaşamaya karar verir. Münevver hala evlidir. Kocası Münevver’i kendisinden ayrılırsa kızını göstermeyeceğini söyleyerek tehdit eder. Kocasından ayrılmasının imkansız olduğunu bir mektupla Nazım'a bildirir Münevver. Nazım sinirlenir, üzülür, açlık grevine başlar. Şöyle anlatır Münevver’i Nazım:

‘Sen esirliğim ve hürriyetimsin./ Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin./ Sen memleketimsin./ Sen ela gözlerinde yeşil hareler,/ Sen büyük, güzel ve muzaffer/ Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin.’

  Af kanunuyla özgürlüğüne kavuşan Nazım hapisten çıkınca Münevver ile evlenir. Münevver ve Nazım'ın Mehmet adında bir çocuğu olur. Nazım hapisten çıkar fakat hükumet tarafından rahatsız edilmeye devam eder. Yeniden askerliğe çağırırlar. Nazım kimseyi ikna edemeyince Nazım'ın yolculuğu başlar. Varna’dan Bükreş’e ve sonunda Moskova’ya varır. Memleket hasreti başlar Nazım için.

  Uzun yolculuklardan sonra Münevver ve oğlu Mehmet Varşova’ya kaçak yollarla ulaşmayı başarır. Yıllar sonra Nazım ile Münevver bir araya gelir. Bir ev tutarlar. Münevver de Varşova’da iş aramaya başlar. Ama bir sorun vardır. Nazım yıllar içerisinde yenir bir aşk bulur ve durumu Münevver'e açıklar. Münevver bu olay üzerine bir süre sonra oğlunu da alarak Fransa’ya geçer ve orada bir Fransız ile evlenir. Seksen bir yaşında Fransa’da hayata gözlerini yumar.



  NAZIM VE VERA AŞKI

  Ve Nazım'ın son aşkı Vera ,‘Saman Sarısı Saçlı Kadın’ Nazım’dan otuz beş yaş küçüktür. Beş yıllık evlidir ve bir çocuğu vardır. Vera’yı durmadan, günlerce arar ve sonunda gönlüne girmeyi başarır Nazım ve evlenirler. Artık bu güzel aşk şiirleri Vera’ya yazılmaya başlanır. İlk görüşte âşık olduğu Vera’yı şu dizelerle anlatır:

‘…Genç bir kadın uyuyordu alaca karanlıkta ranzada/Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi/kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı…’

Gittiği her yerde mektup yollar Vera’ya, sevdasını, hasretini, aşkını yazar.

‘Durmadan seni düşünüyorum./Durmadan seni düşünüyorum./ Durmadan seni düşünüyorum./ Durmadan seni düşünüyorum.’

'Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş./Ama sen gitme ben cahil kalayım.'

Nazım Hikmet en son şiirini ‘Saman Sarısı Saçlı Kadın’ına yazar:

‘Gelsene dedi bana/Gülsene dedi bana/ Ölsene dedi bana/Geldim./Kaldım./Öldüm.’
Nazım Hikmet Moskova’da,  kalp krizi sonucu vefat etti. Son aşkı Vera da bir daha evlenmedi. 





  Dünyaca tanınan, müthiş aşk şiirleriyle kalbimize taht kuran, yürek burkan zor yaşamının yanında yaşadığı aşklar ile şiirlerini besleyen Nazım Hikmet vermiş olduğu özgürlük mücadelesi ile bizlere, bugünün gençlerine örnek oldu. Kitaplığımızı besleyen efsane şiirlere sahip olmamızı sağladı. Benim gibi birçok gencin şiir ile tanışmasına vesile oldu bu büyük şair.

  Belki aşk konusunda başarılı olamadı ve hayatında olan kadınları üzdü ama geriye aşkı anlamamızı sağlayan, aşk kokan hikayeler bıraktı. İyi ki bu güzel şiirleri, sevda dolu kalbinle kağıda dökmüşsün koca yürekli şair. Özgürlük için verdiğin mücadeleyi, seni ve şiirlerini hiç unutmayacağız…
    





























2 yorum:

  1. güzel bir çalışma olmuş ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. güzel bir çalışma olmuş ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil